Sayfa Başına Dön

Gora Roman (Rabindranath Tagore)

Hiç yorum yok
Rabindranath tagore goraGora, Hint Edebiyatından okuduğum ilk kitap.Tabii yıllar önce okuduğum kitapların hangi ülkeye ait olduğuna çok bakmadığımdan, farkında olmadan Hint kitapları okumuşsam bilemiyorum. Yazar bu kitabıyla 1913 yılında Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüş. Ülkemizde Gora 100 Temel eserler arasında yer almakta.

Şu dönemlerde ardı ardına televizyonda Hint dizileri yayımlanıyor, bu dizilerden Hint kültürü, yaşam biçimleri hakkında seyrede seyrede bir fikrim oluştu. Bir de Hint yaşam kültürünü Rabindranath Tagore'nin  'Gora' adlı kitabını okuyarak yazınsal olarak görmüş oldum .

Gerçi kitap 1910 yılında yayımlanmış. Bir dönem farkı olsa da  dizilerdeki gördüğüm hayat tarzlarını romandakilerle  ister istemez karşılaştırma yoluna gittim.

Kitabın KONUSU:
Binoy ve Gora iki yakın arkadaşlardır. Binoy, annesiz ve babasız büyümüştür. Gora'nın annesi Binoy için de bir anne gibidir.

Gora ülkesinin kurtuluşu için çabalayan dinine çok bağlı lider ruhlu bir gençtir. Lafını sakınmayan  konuşmalarıyla herkesi etkisi altına almayı başaran dikkat çekici birisidir.
Ayrıca  İngiliz düşmanı olan Gora onlara kafa tutmak için fırsat kollayan, yeri  geldi mi başkaldıran biridir.
Vatansever, halkının iyiliğini, gelişmesini isteyen Gora,  bunun içi bir şeyler yapma gayreti içindedir.

Hindu dinine bu kadar bağlı bir genç bu uğurda bu kadar savaş verirken, dini ve  vatanı için çabalarken  ondan gizlenen gerçekleri öğrendiğinde akıbeti nasıl olacak diye  ister istemez merak ediyor insan.

Diğer taraftan   ana karakter dinin ve geleneklerin koyduğu kurallara  sıkı sıkı bağlı olmanın getirdiği zorluklar karşınızda  boğulurken, bazen  gerçekler  bir yıkım getirmek yerine   bir insanın  kurtuluşu da  olabileceğini görüyoruz.

Hindistan kültürü, gelenek ve göreneklerini;  kast sisteminin yaşam içerisinde etkilerine tanık oluyoruz.

Karakterler iyi seçilmiş. Hepsi idealist olarak değil de kusurlarıyla.

Kitap çok sürükleyici. Bazı yerlerde sohbetler monoton olsa da kitabı beğendim.

Bir taraftan  İngilizlerin hayat tarzlarını benimseyen bireyler  görülürken diğer taraftan kendi vatanına dinine, gelenek ve göreneklerine sıkı sıkı bağlı bir Hindistanlı  genç Gora var. Ve bu modernlik ve geleneksellik arasındaki  mücadele gözler önüne seriliyor..

Kitabın sonunda ne değişen bir Hindistan görüyoruz  ne de kötülük yapanların yenildiğini... Burada daha çok baş karakterlerin farklı yollar seçerek bu katı sistem içerisinde kendi hayat yolunu seçtiklerini görüyoruz. Bir nevi karakterler değişerek kendileri için zor da olsa uygun bir yaşamı seçiyorlar.

Karakterler Hakkında:
Kitapta ana karakterler dört dörtlük değildir. Hepsinin bir kusurları, zayıflıkları göze çarpıyor.
Gora 'nın bazı değerlere körü körüne inanması...
 Eğitimli, kültürlü aklı başında Binoy' un herkesin etkisi altında kalması ve arkadaşının gölgesinde kalmayı tercih etmesi,
 Lolita'nın asiliği ve bu asilğin bazen düşünmeden hareket etmesine neden olması ,
Suçarita' nın biraz silik kalması...(Suçarita öyle değilse bile bendeki izlenimi bu oldu. Güzel baş kadın karakter kontenjanından...) Aslında kitapta Suçarita;  güzel, uyumlu olarak belirtiliyor.

 Yazar, Hindistan değerlerine göre güzel kızı baş role koymuş. Güzel olan esas kızımız Suçariye bir türlü ısınamasam da  Gora ve Suçarite arasındaki etkileşim ve birbirine duydukları derin sevgi kitapta öne çıkan bir mevzu.

 Kitaptaki aşk hikayesi etkileyici olsa da ben  farklı karakterleri birbirine yakıştırdım.
Lolita, kitapta   güzel olmadığı belirtiliyor.  Asi bir karakter. Lolita ve Gora' nın aşkı olsaydı eğer tıpkı Aşk ve Gurur adlı kitaptaki gibi bir aşk hikayesi çıkabilirdi  diye düşünmeden edemediğimi söylemeliyim.

  Asi bir kız Lolita ve geleneklerinden dolayı kadınları görmezden gelen Gora. İki asi ve mücadeleci karakterin çekişmeleri   kitaba daha çok heyecan katardı gibime geliyor.

Tamam esas kızımız Suçarite Gora'yla bir tartışma yaşasa da onunla söz düellosuna girse de  ilerleyen zamanlarda  Gora' nın etkisi altında kalıyor.

Lolita  daha çok  Binoy'un zayıflıklarıyla bir mücadele içinde... Onun bu zayıflıklarını değiştirmesi için sürekli sataşma ve didişme halinde. Karşısında uysal bir insan  olduğu için yaşanacak  bu mücadele yeterince kızışmıyor. (Ben de ne kavga meraklısıyım.)

Binoy'un iç dünyasında bazı etkiler yaratsa da bunu somut olarak çok dışa yansıtmaması biraz olayların  durağan kalmasına neden oluyor.

Kitaptaki hemen hemen tüm karakterler kişilikleri, bakış açıları, yaşam biçimleriyle zihinlerde yer ettiğini söyleyebilirim.

Kitabın oldukça sade bir dili ve anlatımı var:
Gora adlı kitabı okurken oldukça dili sade olduğunu fark ettim. Akıcı bir kitap.
Bu akıcılık zaman zaman duraksasa  da   iki günde kitabı bitirdim.

Eğer ülkenin gelişmesi için yapılan  felsefi konuşmalar biraz daha somut olarak ifade edilmiş olsaydı bu sürükleyiciliğin sekteye uğramıyacağını düşünüyorum.  O hararetli konuşmaların okuyucuya biraz daha geçmesi bu durağanlığı önleyebilirdi. 

''Ayakların tozunu silerek saygıyla selam verdi''
Bir görsel olarak izlemekle kitap okumak arasında bazen algısal farklar olabiliyor. Örneğin Hint dizilerinde selam veririken ayağa dokunarak olduğuna aşina olmuştum. Bu kitapta ''ayaklarının tozunu silerek saygıyla selamladı cümlesini bu dizilerden önce okumuş olsaydım. Eminim bir anlaman veremeyeceğimi düşünüyorum.

Tozunu silmek deyimi tam olarak o davranışı tanımlamadığını düşünüyorum. Bu kelimeyi her gördüğümde yadırgamama sebep oldu ister istemez. Kitabın bazı yerinde bunun ne olduğu belirtilmiş olsa da bu kelimeye pek alışamadım. Hindistan'da kendinden yaşça büyüklerin ayağına dokunarak saygıyı belirten bir selamlaşma şekli bu benim anladığım kadarıyla.

Dizilerde gördüğüm ayağa dokunmak eylemi ile ayağın tozunu silmek arasında benim için bir nüans var.. Kimbilir belki 1900 yıllarda kitabın yazıldığı dönemlerde ayağında tozunu siler gibi hareket günümüzde sadece ayağa  dokunmaya evrilmiş de olabilir mi? Bilemiyorum. Çeviren neden bu deyimi tercih etmiş.

 Sık sık bu deyim  kullanılsa da kitapta bir yerde ayağına dokunmak olarak  da ifade edilmiş olduğu gözümden kaçmadı.

Kast Sistemi:
Kitapta kast sisteminin yaşamdaki etkilerini görüyoruz. Ancak bazı yerlerde kafam karıştı. Kast sistemi içinde ayrılan sınıfların adlarından mı bahsediliyor yoksa  farklı dinlerden mi emin olamadım.

Sanırım kitabın altında açıklamaları okusaydım bu belirsizlik olmayacaktı.

Keşke okulda kast sistemini öğrendiğimiz sıralarda bu kitabı okumuş olsaydım. Bilginin yanında bir de romanın içinde kast sistemini ve işleyişini öğrenmek birbirini beslerdi o zaman.

Hindistan'da Kadının Yeri:
Kadının varlığı o yıllarda toplum tarafından yok sayıldığı, değer verilmediği kitapta açıkça görülürken, bunu daha da pekiştirmek için ufak  anektodlarla da belirtilmiş.

 Ne kadar toplum kadını geri planda tutsa da romandaki kadın karakterler güçlü kişilikleriyle öne çıkıyor.

Modern aile yaşamını benimsemiş kızların taa o yıllarda öğretmenlik yapma cabaları  göz doldursa da karşılarına çıkan engeller, toplumsal baskılar da dikkati çekiyor.

Rabindranath Tagore' nin Gora adlı romanı okumanızı tavsiye ederim. Hindistan'ın eski yıllardaki kültürünü, gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimlerini daha yakından tanımak için önemli kitaplardan.


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Blogger Olmak İsteyenler için Notlarım

13 yorum
blogger olmak
Blog Yazarlığı adlı yazımda  blog yazarı olmak isteyenler için yazınsal olarak  ipuçları sunmuştum. Ancak  sadece yazma konusu etrafında şekillendiği  için bir eksiklik hissetmedim değil. Ve  yazıya ne kadar blogla ilgili başka konular  eklemek istesem de anlam bütünlüğü bozulacak kaygısıyla  her seferinde vazgeçtim. 

 Yeni bir sayfada blog açmak istiyorum diyenler için ne yapmaları ve nasıl bir yol izlemeleri gerektiği ile ilgili  bir rehber niteliğinde bilgi sunmanın daha iyi olacağını düşünerek bu yazımı hazırladım. İlk yazım daha çok yazma konusuyla  ilgiliyken bu içerik  blogger olmak isteyenlerin blog hakkında neler yapması gerektiği ile ilgili ipuçlarını içeriyor .

Blogger Olmak İsteyenler için Notlarım:
1- Blogunuzu Hangi Konuda Açacağınızı Önce Karar Verin:
Önce ne konuda blog açacağınızı belirlerseniz ilerlemeniz daha kolaylaşır. Net bir fikriniz olduğunu için diğer adımlara rahatça geçebilirsiniz.
Blogunuzu Hangi Konuda Açacağınız konusunda fikir edinmek  için  bu yazıma bakabilirsiniz.

Belli bir konuda blog açmanızın avantajı çok olsa da bu konuda zorlananları görüyorum.
Ben bile bu blogumu açtığımda kişisel gelişim olarak alanımı belirlemiş olsam da farklı alanlara kaydım.
 Fikirlerim değişti... Yazdıkça ilgi alanım değişti. Bunu yazdığım yazılar  belirledi. Genel itibariyle Maksat Gelişim üç farklı blog olabilecek yazılar barındırıyor.

Bir blog daha açmıştım kitaplarla ilgili. Ancak iki blogu aynı anda sürdüremedim. İkiye bölünmüşlük duygusuna kapıldım. Diğer blogumu boşluyormuşum gibi bir hisse kapılınca bir tek blogda devam etme kararı aldım. Hala başka bir blog açma hevesim de var aslında. 

2-Blogunuzun İsmi :
Hangi alanda bir blogunuz olacağını belirledikten sonra blog ismini belirlemeye çalışın. Blogunuzun hangi konuda olduğuna karar verdiğinizde isim bulma süreci  hem kısalıyor hem de nasıl bir ad olacağı ile ilgili bir fikriniz oluşuyor.

Bana bir blog ismi nasıl olmalı diye sorarsanız kendi gözlemlediğim kadarıyla, blog  içeriğini yansıtacak orijinal, akılda kalıcı bir isim olmasının daha iyi olacağını söyleyebilirim.  Blog İsmi nasıl Olmalı? yazımda blog isimleriyle ilgili edindiğim izlenimlerimi anlattım. Ayrıca   Blog İsim  Önerisi sunduğum  sayfama da  göz atabilirsiniz.

Kendi blog ismimi değiştirmeye karar verdiğimde bir an önce  isim bulmak için acele etmiştim. Çünkü gün geçtikçe ziyaretçi sayım artıyordu.

Blog ismimi normal buluyorum. Ne çok iyi ne kötü. Mükemmel bir isimden ziyade  içeriği yansıtması, orijinal ve farklı olması benim için  yeterliydi.

3- Blogunuzun Teması:
Blogun Teması diğer mühim konulardan biri.
Sade, hoş görünümlü, ziyaretçilerin site içinde kolayca dolaşabileceği, gözü yormayan  bir tema olmasına özen gösterin.
 Blogunuzu ilk açtığınız zamanlarda ziyaretçileriniz olmayacak. Bu zamanı iyi değerlendirin. Ben bu zamanı şöyle değerlendirmiştim. İlgimi hangi tema çekiyorsa onu yüklüyordum...Zaten şaşalı temalardan belli bir süre sıkılıyorsunuz. Sonra doğru tema hangisi sorusunu sormaya başlıyorsunuz.

Zamanla da sade bir temanın daha iyi olduğunu  idrak ediyorsunuz. Ben de daha sonra sade tema arayışı içine girmiştim.  Şimdilerde çok güzel temalar görsem bile aklım hiçbirinde kalmıyor.

Ayrıca görüntü yanında işlevsellik de çok önemli. Hızlı açılan, puanı yüksek bir tema  önceliğiniz olsun.

En çok ziyaretçi mobilden  geliyor.  Bu nedenle  Mobil uyumlu bir tema  seçin.
Temamı değiştirdiğimde ziyaretçi sayım da artmıştı. Temayla ziyaretçi sayısının ne alakası var demeyin.

4-  Yazınızın Niteliği ve Niceliği:
Başarılı, özgün, kaliteli yazılara Google kısa ya da uzun vadede muhakkak hakkettiği değeri ve yeri veriyor.
Bu yüzden doğru bilgiyi en iyi şekilde verme çabasında olun.

Yazının Uzunluğu: Son zamanlarda yazıların yaklaşık 1000 kelimeden oluşması daha makbul olduğu görüşler var. Ben de buna katılıyorum. Tabii istediğiniz uzunlukta yazılarınızı yazabilirsiniz.
Benim kimi yazılarım 600 kelime, kimi 1000 kelimeyi geçiyor. Yani  çok zorlamıyorum uzun yazmak için aslında. Artık yazımın kaç kelime olduğuna baktığım da söylenemez. 

5-Bloga Ziyaretçi Çekmek:
Bir blog açtıktan sonra blogunuza hemen ziyaretçi geleceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Her şeyin bir sırası ve kuralı var aslında.

Bloğunuzun ziyaretçi sayısını arttırmak aslında çok kolay. Bildiğiniz bir konuda bilgi içerikli iyi bir yazı yazdığınızda Google bu yazınızını ilk sıraya taşıyor. Böylece organik ziyaretçiler geliyor.
Yani yazacağınız yazılar  kaliteli, özgün olmasına özen gösterin.

 Ama ben bloguma yavaş yavaş değil de daha kısa sürede ziyaretçi çekmek istiyorum diyorsanız Blog Ziyaretçi Sayısını Artırmak ile ilgili yazımı okumanızı tavsiye ederim. 

Benim gibi  uzun süreçte deneyimleyerek öğrenmek yerine bu gibi yazıları okuyarak daha kısa sürede istediğiniz  sonuca ulaşabilirsiniz.

6-Resimler:

Yazı içerisinde kullanacağınız resimler yazınıza renk katacağını düşünerek; telif hakkı olmayan, ücretsiz resimler kullanmayı bir alışkanlık haline getirmenizi tavsiye ederim. Ben bloğumda kullandığım resimleri hep  Pixabay.com'dan indiriyorum.

Resim Sıkıştırma:
Resimleri online resim  küçültme sitelerinde küçültüp öyle kullanmak site açılış hızı için dikkate alınması gereken konulardan.
Ben resimlerimi   http://optimizilla.com/tr/ adresinde küçültüyorum. Bu adres, resimleri istediğiniz kadar sıkıştırma şansı veriyor.
Resimleri küçülttükçe kalitesinin bozulup bozulmadığını da iki resmi yan yana gösterdiği için fark etme  imkanınız oluyor.
blog açmak istiyorum

Kullandığınız resimler vasıtasıyla ziyaretçilerin Google'da yazılarınızı bulmaları için resimlerin özellikler kısmını doldurmayı ihmal etmeyin.

7-Google Searce Console:
 Google Search Console ve site haritası konusu araştırın.  Blogun görünürlüğü ve seo açısından  mühim bir mevzu olduğunu öğrendiğimde bu konuya yoğunlaşmıştım.
Şu sıralar gmail adresinde değişiklik yaptığım için mi yoksa başka bir sebepten mi bilemiyorum veri yok sorunuyla karşı karşıya olsam da henüz detaylı bir araştırma yapmadığım için öylece duruyor google console.

Google console ile sitenize verilen bağlantıları görebiliyorsunuz.  Ziyaretçilerin hangi aramalarla sitenize ulaştığı inceleyebiliyorsunuz.

8-Anahtar Kelime:
Yazılarınızın google'da bulunması ve görünmesi için anahtar kelime kullanmaya özen gösterin.
Mükemmel bir yazı yazdınız. Bol bilgi içeren. Doğru anahtar kelimeleri kullanmadığınız sürece çok aranılan sayfalarda yazınız çıkmayabilir.

Eğer normal kompozisyon yazmayı biliyorsanız doğal olarak yazınızda anahtar kelime geçecektir. Ancak bazen doğru anahtar kelimeleri tespit etmeniz gerekebilir... işte bunun için anahtar kelime aracını araştırmanızı ve kullanmanızı öneririm.

9-Blog yorumları:
Yazınızın Google sıralamasında yükselmesi için önemli bir etken de blog yorumları aslında.  Blog yorumlarını gözardı etmeyin bence.  Bazı bloggerlerın yorumlara cevap vermemesi beni şaşırtıyor. Halbuki bir yazı kadar yorumların da gücü var. İsterse olmasın, biri zaman ayırmış yorum bırakmış cevap verilmesinin gerektiğini düşünüyorum.
Ne zaman bir sitede yorumlar yanıtsız görsem terkedilmiş bir blog izlenimine kapılıyorum.

Ayrıca şu sıralar adsız yapılan yorumlara karşı olumsuz görüşler olduğunu görüyorum. Bir blogger kendini bildikten sonra yorum adsızmış, değilmiş ne önemi var ki.... Ben adsız yorum yapıyordum genellikle. Bazı bloggerler çok nazik davranıp cevap veriyorlardı. Onlar umarım bu üsluplarını daima korurlar.

Eğer  yorum kutusunda anonim seçeneği bana sunuluyorsa bunu kullanmam da benim doğal hakkım olduğunu düşünerek değerlendirmeyi tercih edebilirim. Site sahibinin bundan rahatsız olduğunu bilemem değil mi?  Bizden müneccim olmamız bekleniliyor sanırım...Maalesef zihin okuma yeteneğimiz de henüz gelişmedi.

Eğer adsız  yorumlardan gerçekten  şikayetiniz  varsa ve olursa  bloğun anonim özelliğini saf dışı edebilirsiniz aslında. Böylece Adsız yorumları silmek için zaman kaybı yaşamadığınız gibi hiç görmemiş olursunuz. Çünkü bu ayarı bloggerda yaptığınızda  yorumun yayımlanması için  kişinin bir hesabı olması gerekiyor.

Çözüm çok basit aslında. Şöyle:
Blogda adsız yorumları engellemek için:
*Blogun yan panelinden
*AYARLAR---
*Yorumlar, Yayınlar ve Paylaşım tıklayın.
Sayfada kimler yorum yapabilir? Sorusunun yanında seçenekler var. Oradan tercihinizi yapabilirsiniz.
Google sağ olsun, sizler için buna da çözüm sunmuş aslında...

Bazı bloggerlar yorum kullanıcı adını kişiye bırakıyor. Yorum yapmak için e-mail gerekli oluyor sadece. O zaman da rahatça yorumumu yapıyorum. Aslında bu konuda hem blogger hem de ziyaretçiler için uygun, çeşitli alternatifler var. Biraz araştırmak  yeterli sanırım.

10-Takipçi- İzleyici Gadget'ini Gizlemeyin:
Ben bloğumu açtığım ilk zamanlar izleyicim sıfır olunca moralim bozuluyordu. Yazılarıma konsantre olmak için gizleme kararı aldım. Takipçi sayısını önemsemek  yerine önüme bakmak için.

Belli zaman sonra artık takipçim olmuş olmamış umursamaz hale geldim. Gerçekten... Ancak  Şimdiler de takip etmek isteyenler oluyor bu butonu göremeyince kimi vazgeçiyor kimi beni sosyal ağlardan takip ediyor. Eğer açık olsaydı demek yavaş yavaş belli bir takipçi sayım da olacakmış.

İzleyici-takipçi butonu görünmeyen blogları şu yöntemle de  takip edebilirsiniz:
*Okuma listesi: Blogunuzun sol alt tarafında okuma listesine tıklayın.
*İzlediğim Bloglar :Hemen sağ üst köşede kalem simgesiyle bulunuyor. Kaleme tıklayın.
*Ekle: Ekle yazan yere tıkladığınızda açılan kutuya takip etmek istediğiniz bloğun adresini yazın.
*Url blog adresini yazıp
*İzle: dediğinizde işlem bitmiştir.

11-İstikrar:
İsteseniz de istemezseniz de belli bir zaman sonra bir noktaya geleceksiniz.
 Bu nedenle  sabırla ve severek yazılar yazmaya devam edin, bloğunuzun daim olması için çabalayın.

 Blog açmak istiyorum diyenler için  Blog hakkında   bir rehber niteliğinde bir yazı olmasını amaçladım.
Blogger olmak isteyenler için bu notlarım umarım faydalı olur. Eğer umutsuzluğa kapılmadan devam eder, belli bir süre bloğunuza zaman ayırırsanız yavaş yavaş geri dönüşleri de görmeniz mümkün olacaktır.

Bu yazım da belki ilginizi çekebilir:
Blog Yazı Üslubu ve Yazmann Sırları

13 yorum :

Yorum Gönder

Blog Yazarlığı

Hiç yorum yok
blog yazmak
Blog açmaya karar verdiğim zaman  yazma konusunda araştırmalara başlamıştım. Blog yazarlığı ile ilgili değil de daha çok yazar olmak isteyenler için bilgilerle  karşılaşmıştım.O zamanlar öğrendiğim bu  bilgiler zihnimde bayağı yer etmiş olsa gerek ki  böyle bir yazı ortaya çıkarmışım.

 Bu yazımı  blogumdan tam silmeye karar vermiştim ki maddeleri her  okuduğumda motivasyonumun arttığını ve yazma konusunda kendimi geliştirmek için tekrar harekete geçtiğimi fark ettim. Bu yüzden silmeye kıyamadım.

 3 Mayıs 2015 'te yazdığım bir yazı. Tekrar gözden geçirip ve ekleme yaparak  yayımlamaya karar verdim.
Blog açmayı ve yazmayı düşünenler için kendimce tavsiyeleri maddeler halinde sundum.
Blog açmak çok kolay ve ücretsiz. İstediğiniz her konuda yazabilirsiniz. Örneğin  moda, kitap, gezi, teknoloji, yemek, hobi, örgü, spor...gibi  ilgilendiğiniz ya da  bilgili olduğunuzu düşündüğünüz her alanda içerik oluşturabilirsiniz.

Blog yazmak ile  diğer mecralarda yazmak arasında farklılıklar, nüanslar olsa da yazma
 kabiliyetini geliştirmek için öneriler ortaktır diye düşünüyorum.

 Blog Yazarı Olmak İsteseydim:
 1-Kitap kurdu olurdum. Her gün mutlaka kitap okurdum. Beğendiğim, tarzıyla, üslubuyla
 beni etkileyen bir kitapsa onu  3-4 kez okurdum.

 2-Her gün 1000 kelimelik yazı yazardım; ama istisnasız her gün...Aklıma bir şey gelmiyorsa günlük tutardım. O da olmazsa gönderilmemiş mektuplar yazardım.

 3-Yazılarımı bir arkadaşımla sohbet ediyormuş gibi yazardım.

4-Yazımda aynı kelimeleri tekrar etmişsem , hemen eş anlamlısına bakıp yinelediğim
  kelimeyi değiştirerek bu sorunu çözerdim.

5-Yanımdan defterimi ayırmaz, aklıma gelen fikirleri bir yere uçmadan bir an önce bu
deftere yazardım.

 6-Araştırmacı kişiliğimi ortaya çıkarır, araştırmayı ilke edinirdim.

 7-  Yazımda imla hataları ve  anlatım bozuklukları olduğu yönündeki eleştirileri  kendimi geliştirmek adına dikkate alır, bu hataları düzeltme yoluna gitmeyi tercih ederdim.

 8- Yazma işi; yetenek mi yoksa sonradan öğrenilen bir şey mi? Bilimsel olarak  bir kanıt olmadığına göre işimi şansa bırakmaz elimden gelenin en iyisini yapardım. Başarısız olsam
 bile en azından normal düzeyde yazı yazmayı öğrenmiş olacağımı düşünerek motivasyonumu düşürmezdim.

9-
Bir yıl sonra yazma becerimin ne kadar gelişmiş olacağını   şimdiden bilemeyeceğime göre
 bunu görmek için yazmaya devam ederdim. Kararı bir yıl sonra verirdim.

10-Kısa cümleler kullanmaya çalışırdım.

11-Kısaca; yazı yazmayı yemek yemek gibi bir rutin haline getirirdim. Tabii okumayı da...

12-İstikrarlı şekilde bloğumda içerik yayımlardım. Kimse gelmiyor mu? Hiç sorun değil. Bloğumu gizli bir günlük gibi kullanmak da güzel olabilir, derdim. Ya da hatırlamak için bir ajanda...

13-Kimse seni takip etmiyor mu? Hiç önemli değil. Yalnız takılmak da güzel derdim...Amacımdan vazgeçmezdim.

14-Yorum yazmak demek yazıyla ilgili izlenimlerini, fikirlerini belirtmek olduğunu bilir. Kişileri bloğuma davet etmezdim. İnsanların önce yorumlarımla beni tanımasına izin verirdim. Bloğumu takip edip etmeme özgürlüğünü onlara bırakırdım.

15-Yeni açtığım bloğumu Google'ın tanıması biraz uzun zaman alacağını bilir; sosyal ağlarda yazılarımı paylaşarak, Google Console'ya mülk olarak ekleyerek, blog dünyasıyla kaynaşarak takipçilerimle bu zamanı kısaltırdım.

16-Bloğumu bir hobi olarak görür, ilgi olsa da olmasa da bloğuma yazmayı sürdürürdüm.

17-Yazmak insanı geliştirir, mottosuyla hareket eder. Kendimi geliştirmek için yaptığım en güzel iş diye bakardım.

18-Vazgeçersen kaybedersin özlü sözünü hep hatırlayarak; yaptığın, ilgilendiğin iş bir gün mutlaka başarıya ulaşacağını kendime hatırlardım.

19-Bir işi severek yaptığınızda başkalarının eleştirileri size kendinizi geliştiren bir ses gibi gelmeye başladığını düşünür, blogumda  yazmayı severek sürdürürdüm.

Bu yazımı blog yazmaya heveslenen ve yazma konusunda kendini geliştirmek isteyenler
için bir ipucu ve motivasyon niteliğinde olmasını amaçıyla yazdım. Umarım o etkiyi yaratmıştır.

1-Blogger Olmak İsteyenler için Notlarım

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder